Geriden Gelenler

Hep zirvede olmanın en keyifli pozisyon olduğunu düşünüyor olabilirsiniz. Mutlak güzel tarafları olduğu kadar çok sayıda zorluk ve ikilemi de içinde barındırır. Oysa geriden gelenler için durum öyle değildir. Yol, ulaşılması gereken nokta, geçilmesi gereken hedef çok nettir. O yüzden çok sayıda avantajları vardır. Bunları doğru kullanmayı becerenler geriden gelmenin avantajıyla yarışın ileri düzlüklerinde atağa geçer, yakaladıkları ivmeyle birinciye bir anda fark atıverirler. Bu an yaşandıktan sonra eski lider sadece koltuğunu kaptırmakla kalmaz, geri dönüşü çok zor bir gerileme süreci başlar.

Birkaç örnekle “Geriden Gelenler”i gözlerinizde canlandırayım.

En basiti, kurumsal şirketlerle başlayalım. Tüm üst düzey yöneticiler CEO koltuğuna oturmayı az ya da çok isterler ve her zaman önlerinde net bir hedef vardır. Fırsat çıkacak ilk güne kadar yüksek motivasyonla, hırsla çalışırlar. Hem kendilerini geliştirir, olası bir durumda CEO görevini yerine getirebilecek, buraya yönetim kurulu tarafından seçilecek niteliklere sahip olmaya çalışırlar hem de sürekli iyi performans göstererek organizasyonda öne çıkmaya çalışırlar. Bütün bu aksiyonların hem kişilere hem de şirkete yararı büyüktür. CEO koltuğundaki kişiye bakarsak, her sene sonunda yönetim kurulunu mutlu etmekle yükümlüdür, başka bir alternatifi ya da esnek bir zamanı yoktur. Geriden gelenler hatalar yapıp, doğru ve yanlış yaptıklarından öğrenirlerken hepsinin nihai sorumluluğu CEO’dadır ve bir gün geriden gelenlerden birine koltuğunu mutlaka bırakacaktır.

Birçok sektördeki lider firmalara bakın. Geriden gelenlerin sürekli pazar payı aldığını, liderin karlılığını düşürdüğünü görürsünüz. Toplam fayda açısından açık bir ekonomi düzeninde olması gereken ve toplum için faydalı bir şey olduğunu söyleyebilirsiniz. Doğrudur, ben de aynı fikirdeyim. Fakat geriden gelenlerin sürekli ilerlemesinin nedenini ekonominin düzenine bağlarsanız yanılırsınız.

Geriden gelenlerin ekiplerini motive etmek için çok iyi bir nedeni vardır, “Lider olmak”. Bir CEO açısından, yüzlerce ya da binlerce kişilik organizasyonu motive etmek için kullanacağı daha iyi bir kavram düşünemiyorum. Lider olmak için herkes savaşabilir, yapacağı her bir pazarlama aksiyonunu iki kere düşünüp para harcar, çok rahat maliyetleri kontrol edilir, gereksiz para harcanmaz ve kazanılan her bir puanlık pazar payı kutlanabilir. Özetle, tüm çalışanlarda başarı hissiyatını ve başarıyı kutlama motivasyonunu çok güçlü tutmak bir geriden gelen için oldukça kolay olabilir.

Bir de bu konuya günümüzün popüler terimi “disruption” açısından bakalım.

Herkes 10 TL’ye 10 kullanıcı kazanıyorken siz 100 kullanıcı kazanıyorsanız disruptive bir pazarlama yapıyorsunuz demektir. Bütün sektördeki firmalar %5 karlılıkla çalışıyorken siz aynı çıktıları farklı bir metodla üretip %25 karlılıkla çalışabiliyorsanız bütün sektörü disrupt etmiş oluyorsunuz. Gördüğünüz bu örneklerin çoğunda geriden gelenlerin avantajlarını yakalayabilirsiniz.

UBER, tüm dünyada taksi sektörünü disrupt etmiştir. Öyle bir sektör düşünün ki, hem global olarak çok büyük ciro ve istihdam yaratan fakat gerek regülasyonlar, gerekse yerel işletmelerin çalışma tarzları nedeniyle hiçbir ülkeden kurumsal ve markalaşmış bir firma oluşamamış bir alana sadece alınan hizmetin doğasından gelen bazı sorunları çözen bir operasyon modeli getirerek bütün dünyayı disrupt etmiştir.

Benzer bir dönüşümü lojistik sektöründe de görmeye başlıyoruz. Yerel ve global belli başlı çok büyük firmaların kontrolünde olan bu sektör yine UBER benzeri iş modelleriyle baştan aşağı değişmek üzere. Peki neden bu dev ve finansal olarak güçlü firmalar değişim ve farklılaşma yapmakta çok zorlanırken, tamamen yeni firmalar bunu başarabiliyor?

Yine geriden gelenlerin avantajını görebilirsiniz. Hâkim oyuncuların olduğu bir sektöre aynı işi onlarla aynı metotlarla yaptığınız sürece girmeniz imkansıza yakındır. En iyi şekilde yapsanız dahi, anlamlı bir fark yani disruption yaratmadığınız sürece dev firmaları alt edemezsiniz. İşte o yüzden geriden gelen ekipler sınırlı kaynaklarla çok daha yaratıcı olurlar. Hep odaklandıkları nokta fark yaratmak üzerinedir. Milyonlarca dolar TV reklamı harcamadan, yüksek maaşlı yönetim ordusu kurmadan var olabilmek için her yolu denerler.

Neden lider pozisyondaki firmalar farklılaşamıyor? Neden dev kaynakları olmasına rağmen değişime uyum sağlayamıyorlar? Cevap aslında basit. Uzun yıllardır bildikleri ve kurdukları oturmuş düzenin yaratmış olduğu yüksek bir gelir ve maliyet var. Bu düzeni değiştirmeye çabalamak doğal olarak çok riskli. Tepedekilerin kaybedecek çok şeyi var, geriden gelenlerin ise kaybedecek hiçbir şeyi yok.

Bu kadar geriden geleni konuşmuşken, Temmuz 2016 itibariyle müthiş bir geri dönüş yapan Nintendo’yu da konuşmadan olmaz. Uzun yıllar oyun sektörünün en tepesindeki dev firmalardan biri olduktan sonra çok küçülmüştü. Hem free to play, hem de mobil oyuna geçiş yapamayarak geriden gelen birçok firmaya geçilip oldukça zor bir döneme girmişti. Hatta Türkiye dâhil birçok ülkedeki ofislerini kapamıştı.

Temmuz başında ne oldu derseniz, Pokemon Go oyunu ile gerçek bir geri dönüş gerçekleşti. Diğer birçok dev oyun firması popüler oyunlarının versiyonlarını çıkarırken ya da yeni oyunlarını da hep gelir modeli ispatlanmış türler üzerine kurgularken tamamen yaratıcı, daha önce denenmemiş bir tür ile mobil oyun pazarına aniden bir giriş yaptı. Amerika’da üç günde en çok gelir getiren oyun olarak rekora imza attı. Bu da aslında güzel bir geriden gelenlerin hikâyesi. Pek sık yaşanmasa da, bir zamanlar dev olup, sonrasında çok gerileyen, motivasyonunu toplayıp tekrar liderler içinde yer almak için yaratıcılığını sonuna kadar zorlayan bir hikâye…